16 Ocak 2014 Perşembe

Bizi kör karanlıklara mahkum etmeyin





Dün gece erkenden uyuyarak iyi ettik, her gece şarabın dibine vurmıcaktık elbette..
Kış mevsimi zaten, gündüzler avuç kadarken, geceler uzun uzadıya seriliyor önümüze, boş durmuyoruz, geceyle besleniyoruz, geceyi besliyoruz, sabah üzerimizden gitmek bilmeyen uyku gece geç saatlere kadar oyalanıyor, kadın olsa şırfıntı dersin!

Esaslı laflar oluyor kalemimizin ucunda ama vakitsizlikten yakınıyoruz. Mütevazi gerçeklerin peşinden koşuyoruz, bilmemiz gerekmeyen şeylerin peşinden koşmuyoruz, çok da tınn..
'Ne koşucam be, o bize gelsin' umarsızlığı var çoğu zaman..

Bazen soğukta kalıyoruz, duygularımızı dondurmak için, işte o zaman kendimize geliyoruz. Yaşadığımızı hissediyoruz, yoksa bizden bir halt olmaz.. Arada duvara toslamak gerekiyor. 
Hayatımıza uzaktan bir hikaye gibi bakıp bazı yerlerine müdahale etmeyi istiyoruz. Bu bizi sonsuzluğa ulaştıracak gibi geliyor. Üzerini çizdiğimiz her hata bizi olgunlaştıracak ama yeni hatalar yapmamızı engellemeyecek sanki..
Küçük dersler alarak yolumuzu çizmek istiyoruz. Bize tepeden bakmayan saygın insanların vereceği dersler bunlar..
Sessizliğimiz öfkemizden, kabullenişimizden, anlayışımızdan, pişmanlığımızdan, hayranlığımızdan oluyor genellikle ama bizden farklı insanların sessizliğini çözemiyoruz. 
Ağlamaya korkuyor, gülmeye üşeniyoruz..
Ve anlamsız bir şekilde uzuyor yazdıklarımız, bunların arkasına sığınıyoruz..
Kocaman şeyler geliyor üzerimize, canavarlar, kabuslar, can yanmaları, kopmalar, yaralanmalar.. Her seferinde yeniden kalkıyoruz düştüğümüz yerden fakat evde çikolata kalmadıysa ağlayabiliyoruz ya da kitabımız kaybolduysa, internetimiz arızalandıysa..
Bir önemimiz yok bizim, iyi ki de erkenden uyuduk! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder