Pazartesi’nin
geleceğini bilmekten Pazar günlerinin zevkine varamaz olduk.
Komple ama..
çalışan, çalışmayan, okula giden, gitmeyen.. İlk defa pazartesi görmüş gibi
davranıyoruz, yapmayın gözünüzü seveyim, büyüdünüz artık!
Pazartesi’nin dili
olsa da konuşsa herkesin kendinden nefret ettiğini haykıracak nerdeyse.
Bi kere pazartesi
bir sendrom değil.. Down mı bu, Asperger mi, Stockholm mü, Kaçış mı, Huzursuz
Bacak mı, ne yani? Niye bu kadar dert ediyoruz ki?
Ağrıyan baş,
sıkışan kalp, yürümeyen ayak, kalkmayan kol hep pazartesinin suçu.. Üstelik
hava kapalıysa iyice boka sarar. Bitmek bilmeyen saatler yaşanır. Trafik
pazartesi sabahları normalde olduğunun iki katıdır. Ne kadar ibne patron varsa
pazartesi sabahına toplantı koyar. Zihin açık olur diyen matematik öğretmeni
sınav yapar. Hep pazartesi sabahı geç kalınır.
Lanet olsun, yine
mi pazartesi, derken insan bi düşünmeden edemez, Amerika’nın, İsrail’in bir
oyunu mu diye! İsviçreli bilim adamlarının araştırma çabalarının boşa gitmesi
de bunu destekler niteliktedir.
Nedir çektiğimiz bu
haftanın günlerinden.. Pazartesiye sendrom deriz, Salı sallanır, kararsızdır,
Çarşamba çarşafa dolanır, Perşembe perişanlık, ee ne kaldı geriye?
Korkmuyoruz
millet..geleceği varsa göreceği de var pazartesilerin..
Sen giy zırhını,
kuşan silahını, bekle..
Ne demiş Sait Faik;
Yürü geç git! Lalettayin bir Mart gününün lalettayin bir
Pazartesisi! Gideceksen git!