27 Kasım 2014 Perşembe

Sancı ile gelen ilham ancak böyle düşer yazıya



Kafamızın içinde barındırdığımız sakıncalı ve bir o kadar hastalıklı düşüncelere karşı geliştirdiğimiz otokontrol sistemi ahanda bu bloglar sayesinde fışkırır oldu son yıllarda. Bu tarz siteler ve sosyal medya insanların kusmuklarıyla dolu. Ne kadar ekşimiş ve kirli bilgiler varsa bir bir dökülüyor beyaz sayfalara, dolayısıyla okuyucuya sunuluyor. 
Öyle fantastik insanlar olduğumuzu düşünüyoruz ki! Burnumuzdan kıl aldırmamamız hep bu yüzden. Halbuki biliyoruz ki sıradan olmanın sıkıcılığı var üzerimizde. 
İnsan, kırılgan bir hadise oysa ki..

Sana en yakın yüzün aynadaki suretin olduğunu ve bir anlam ifade etmediğini anladığında üzerinde oluşan ağırlık paha biçilemez oluyor. Kendini taklit ederek vardığın nokta ise kendini tekrar etmekten öteye gitmiyor. Kocaman bir boşluğu dolduramayacak acizlikle zaman gelip geçiyor. 
Her yaşam aslında yaşanmamışlıktan ibaret, bunları yazarken yazamadıklarım olduğu gibi..

Neyse ne.. Sallamak gerekiyor bazen..Melankoliye davetiye çıkarmaya gerek yok. Hani bu ne menem bir şeymiş diye merak ederek üzerine gitmek çelişkili oluyor çoğu zaman, zira o ne menemse öyle kalacak, sen yorulacaksın.
Bu garip döngünün içinde olmak zorunda değiliz. Hafife almanın dayanılmaz hafifliği gibi bir seçeneğimiz de var. Var ki nefes alış verişlerimiz yorgun olmasın! Üzerimizdeki ağırlığı taşıyıp durmayalım..
Kusalım!
Nereye istersek..
Kimsenin üzerine olmadığı sürece yapabiliriz bunu..

(Siz yine de her denileni yapmayın)



3 Kasım 2014 Pazartesi

Konuyla alakalı bir başlık bulayım dedim, onu da bulamadım!






Şimdi kendimle konuştum, salak salak konuşma dedi. Ben de kendime küstüm. 
Bu yazıyı ben yazıyor olabilirim, olmayadabilirim, bu sıralar hacklenmek moda ama kim uğraşıcak allasen.. 
Girizgahtan da anlaşılacağı üzere pek de normal olmayan bir yazıya düştük beraber.
Madem bir aklımız, beynimiz var kullanalım onu değil mi? 
Sahi biz neden onda birlik kısmını kullanıyormuşuz ki? Diğer onda dokuzluk kısmı ne işe yarıyormuş? 
Bunu Luc Besson 'Lucy' adlı filmde dile getiriyor ama onun da kafası karışıkmış çekerken, yüzde onluk kısmı zorlayacağım diye olmuş olanlar..




Düşünsenize kullandığımız kısımla neler yapabildiğimizi? Diferansiyel denklemlerden entrikalar çevirmeye, sekiz-on yabancı dil bilmekten patlıcandan reçel yapmaya, bir çamuru alıp muhteşem bir sanat eserine dönüştürmekten eski sevgilinin telefon numarasını aklında tutmaya kadar pek çok şey..
Peki tüm bunları yapabilitemiz varken bazı insanlar neden bu kadar embesil! 
Neden şiddetin bin bir türlü yolunu buluyor her geçen gün! 
Neden bahşedileni kötüye kullanmayı deniyor? 
Bunları düşününce, iki kelam edince de beyinde sızıntı var deniyor! 
Bilemedim ben, bitiremedim yazıyı da..
Neyse hacklenmişim der geçerim.