6 Mayıs 2012 Pazar

seviyorr.. sevmiyorr..


Bir rüya olsa her şey ve biz gerçeğe uyansak


Zifiri karanlık bir akşamda, yalnızlığımın üzerinde beliren parlak bir ışık olarak girmişti hayatıma. Ta ilk günden hissetmiştim yüreğimin derinliklerinde sevdanın o tuhaf büyüsünü. Ama imkansızlık o kadar işlemişti ki içime, hayal etmenin ötesinde yapacağım bir şey yoktu ona dair. Geçmişi bilmezken, oralarda bir yerlerde tanıdık gelen bir geçmişimiz vardı sanki. Her an, her şeyi hissediyor, birbirimizi bu kadar yakından tanıyor olmamız tesadüften öte gibi geliyordu. Dünümde yarınımda, her zaman her yerde yanı başımdaymış gibi hissederken, bu kadar yakınken bu kadar uzak olması, elimi attığımda dokunamamam, yüzünü görememem acı veriyordu fazlasıyla. Gözyaşlarım hasretine esir olurken, yüreğim varlığından dolayı mutlu oluyordu. Yaşadığını biliyor, beni sevdiğini biliyor, sevgimi hissettiğini biliyor ve ancak bunlarla avunuyordum. Asla bir araya gelemeyecek gibiydik, asla aynı mekanı paylaşamayacak gibi.. Bir görünüyordu, doyamadan kayboluyordu gözümün önünden, asırlarca yanımda olsa da doyamazdım zaten. Uzanıyorum, yaklaşıyor, sonra bulut olup karışıyordu gökyüzüne.

Ben ki, savaşın ortasında kalmış düşman bir esir kadın, o ki kahraman bir asker. Kendi yurdunun topraklarında bulmuş beni, çaresiz, yalnız ve hüzünlüyken. Çekip vursa her ikimiz için de hayırlı olacak ama yakıştıramamış kendine, düşman da olsa bir kadınım sonuçta. Sığınmışım ona. Dokunamamış ve kalmışız çatışmanın ortasında. Etrafta top, tüfek sesleri, kan kokusu, içler acısı, yürekten kopan parçalar gibi her şey..

Ben ki bir celladın karısı, o ise bir deli oğlan. Nasıl olacak? Gece yarısı ağlarken görmüş beni, kanayan yarama derman olmak istemiş. Mümkün mü beni ona bırakmaları, mümkün mü kellemizin uçmaması, uzaktan bir görünüp bir kaybolmuş, yanı başında sonsuzluk kadar uzak olmuş hepsi..

Ben ki peri padişahının kızı, o ki sefere çıkan yenilmez şövalye. Ayırmışlar bizi, uzak diyarlara gidecekmiş şövalye, başına neler gelecek belli değil, yıllarca yasını tutacak peri padişahının kızı, sarayı hüzün kaplayacak, uyuyacak belki de sonsuza kadar, tüm yaşama, yaşananlara gözlerini kapatacak, şövalye ise çarpışacak,  güçlüklere göğüs gerecek, her defasında saraya dönmek isteyecek ve böylece yıllar geçecek, ayrılık tüm hücrelerine işleyecek, umutla kavuşmayı beklerken acıyla dolacak yürekler..

Ben ki yaşlı, çocuklu bir kadın, o ki gencecik delikanlı. Ama gönül bu ya, konmuş, yerleşmiş bünyesine. Sindirememiş önce kendine, fazla gelmiş, sığdıramamış. Yapamam demiş, onun hayatını zindan edemem, önünde uzun yılları var, yuva kuracak, yaşıtlarıyla tanışacak, onlarla birlikte olacak, hem nasıl açıklasın beni tanıdıklarına, nasıl anlatsın, yüreğine kördüğüm atarak uzaklaşmış. Yapması gerekeni yapmak kolay olmamış..

Sırılsıklam ter içinde uyanmışım sabaha, yanımda huzurla yatan sevdiğim, tüm gece boyunca ulaşamadığım, imkansızlıklar içinde kavuşamadığım, dokunamadığım, yasak elma tadında sevgilim ve bir geceyi bir ömür gibi geçirdiğim acıtan, hüzünlendiren, ağlatan, parçalayan koca bir hayat..
Kabusumdaki hayat..
Ve ben gerçeğe uyanarak sıkı sıkı sarılıyorum şövalyeme, kahraman askerime, delikanlıma, her şeyime..