29 Kasım 2012 Perşembe

Kaldığı yerden devam..




Aklım boyumu aşar bazen, korkarım bu durumdan çünkü denge kurulmazsa kurnazlığa doğru gider ki hiç de haz etmem. Böyle bir anda fişi çeker kapatırım kendimi. 
Bugünlerde bir yetişemezlik durumu var, hayat mı bana, ben mi hayata fazlayım anlamış değilim.
Bir kaç gün evde kalıp daralmak istiyorum. Hatta çok satanlar listesinden alacağım bir kitapla yozlaşmak istiyorum.
Herkes yorgun.
O kadar dramatik olmasa da aynı yoldan geçiyoruz zaman zaman. Bütün mesele sınırları bilmek galiba..
Güçsüz, mahcup, bitkin insanların geride kaldıkları aşikar. Yolun başındakiler ise yalancı, düzenbaz, oyunbaz..
Arada kalanların içindedir belki düzgün insanlar, kim bilir.. Kendimize bir yer edinmiş geçinip gidiyoruz..
Benimse içimde bir hüzün var. Tıpkı Bach'ın melodilerinde olduğu gibi tatlı bir hüzün..
Yetenekli ve güçlü parmakların piyanonun tuşlarına dokunduğunda çıkan melankolik ses misali geçip gidiyor hayat. Bir o kadar güçlü bir o kadar dayanılmaz. Rüzgarın etkisiyle dalgalara kapılmış gibi, sahile vuruyorsun sonra bakıyorsun ki suyun içindesin. Nefes almaya zaman kalmıyor ama nefesin de durmuyor.
Oldukça sinir bozucu bir durum, bu yüzden etraf mutsuz insanlarla dolu.
Ceyda mesela, beş sene boyunca neredeyse tıp eğitiminden farksız öğrenim görüyor ama nasıl bir takdiri ilahidir ki masaj yapıyor asgari ücretten biraz fazla maaşla.. Yüzündeki gülümseme içten mi diye düşünüyorum çoğu zaman. 
Onun yanındayken çok daha fazla şey düşünüyorum aslında..
Kendimi geçtim insanlar hak ettikleri yerlerde olsunlar istiyorum artık, bu isyan içimde büyürken hücrelerim de birer birer ölüyor..
Yapabileceğim şeyler azalıyor..
Hayat beni kaybediyor!
Çok yazık!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder