Gittin!
Yaşıyor muyum?
–Hayır!
Ne kaldı geriye?
Huzurun mesela.. Gözlerimi kapayıp da omzuna yaslandığım o
sıcak eylül akşamında ağaç dalları altında kalandı. Her gittiğimde andığım ve
oradan ayrılmak istemediğim.
Gururun.. Kaybolup gittiğini kendine bile itiraf
edemediğindi.
Müziğin.. Hangi birini söylesem ki, tatlı nağmelerle
ruhumuzun derinliklerinden fırtınalı anların ritmine uzanan geniş bir
yelpazeydi.
Tutkun.. Herkese, her şeye rağmen vazgeçmeden yanımda
oluşundu.
Kalbin.. Pamuktan hassas, demirden güçlü, dört odalı
lebideryamdı.
Ellerin.. Sabun kokulu, yumuşak, sıcak, tutup bırakmayandı.
Gözlerin.. Ahh ahh!
İyiliğin.. Melekler duysa kıskanırdı.
Karanlığın.. Hep vardı, öyle sevilmişti.
Sevgin.. Görmediğim, duymadığım, yaşamadığım, hissetmediğim,
inanamadığımdı.
Hayatın.. Bir yangının orta yerinde tek başınayken umut
doluydu.
Hikayen.. Yazlık bir sinemada film seyreder gibiydi.
Aşkın.. sisli, puslu bir gecede kafa kıyakken bırakıvermekti
kendini, bir bahar esintisini getiriyordu beraberinde, gecenin karanlığına inat
gökyüzü gibiydi, ışık doluydu, kuvvetliydi.
Ve Yokluğun.. Alışamadığımdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder