26 Kasım 2013 Salı

Hoşa gidecek bir durum yok bu vaziyette






İnsan ne çabuk unutuyor, ne çabuk alışıyor farklı bir duruma..

Bir parça derinlik istemez mi, kelebekler mesela bu kadar hassas olmak zorunda mı, dalgasız denizde yüzmek iyi gelmez mi dalgalarla boğuşmak yerine, teninden kayıp giden boşluk hissine karşı ne yapılır, neden doğrularımız yanlışlarımızı götürmüyor?
Şarap tadındaki insanları marketten alamaz mıyız, evimizin bir köşesinde barındırıp, ihtiyacımız olduğunda yudumlayamaz mıyız, kitapçılar her sokak arasında açılamaz mı, overlokçu yerine kitapçı geçemez mi mahalleden..
Yaptıklarımızdan daha fazlasını yapma gücümüz olamaz mı , şu başarısızlık duygusu boğazında düğümlenip kalan yerden çıkamaz mı..
Sevmek istediğinde bağlanmaktan, bağlandığında da kendinden korkmak gibi saçma bir düşüncenin önüne geçilemez mi..
Yaşamın nedeni, müziğin temeli, devrimin kaynağı olan sevgi her daim bizi sarıp sarmalayamaz mı..

Uyumasak ve yorulmasak mesela, kendimize bile haksızlık etmesek.. her karış toprağını gezsek dünyanın, her anının tadını çıkarsak, masum çocukların içten gülümsemeleriyle mutlu olsak, olmaz mı?

İddiaya girsek, bir anlaşma yapsak??
Cık mı?

Ne yapalım, unuturuz, alışırız biz de!! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder