İşte o anda bir sincap ağaca çıkar, bir kadın ocaktaki
yemeğin altını yakar ve koku tüm apartmana yayılır, bir şarapçı köprü altında
sızıp kalır, bir çocuk oyuncağını kaybeder, hava durumu sunucusu fırtınadan
bahseder, şüpheli bomba paniği güvenlik görevlilerini korkutur, bir kedi
farenin peşinden koşar, aslan ceylanın, kurbağa sineğin.. Bir fabrika zehirli
atıklarını denize boşaltır, yeni bir market açılır, kimi yürür, kimi ıslanır,
kimi orgazm olur, kimi kadeh kaldırır dostluğa, kimi karnı aç uyur..
Ama bunların hepsi hikaye..
Anlamak gerek, çünkü anladığında acı çekmiyorsun. Aslında istiyorsun acılarla yaşamayı sanki kolayına geliyor acı çekmek, anlamaktan ziyade.. Bu sebepten kasıyorsun, anlaşılmamak, anlamamak için çaba harcıyorsun. Oyunun sonu geldiğinde ise erimeye mahkum kalıyorsun.
Tasvip edilmeyen bir durum..
Ya da her şeyi çözmeye planlı yaşıyorsun, karşılaştığın kişi, olgu ya da herhangi bir şeyi algıladığın sürece iletişimini devam ettirebiliyorsun. Sonra suistimal edilebildiğini de görebiliyorsun. Ayırt edebiliyorsun iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı.
Bu şekilde de yaşanmaz..Sıkıcı yani..Aksiyon olmalı hayatında, birbirine karışan durumlar olmalı ki bunu açabilmek için geçirdiğin zaman seni yormalı..
Yorulmalısın evet, aynısını sen de bir kez düşünebildiysen eğer ancak anlayabilirsin.
Nesnelerin bir şeyler yansıtabiliyor olmasını düşünmelisin, bunu sözlerle ifade edebilmeli ne düşündüğünü açıklıyor olabilmelisin.
Işığın karanlık olmadan hiçliğini, varlığının değerinin başkaları olmadan bilinmediğini kavrayabilmelisin.
Önce kendinin farkına varmalısın ki kendini anlatabilesin..
Anladın mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder