5 Eylül 2016 Pazartesi

Zaman ve olaylar akıp geçerler




Bu sabah yine aynı güne uyandım. Saat 7. Hafif serin. Bomboş. Biraz daha uyumak istedim. Ne olurdu sanki kalkmasam, bitmese, yetişmese derken telefonun alarmı da çalmaya başladı. Kapattım. İki bildirim, bankadan bir mesaj ve hiç arama yoktu. O kadar mı yalnızdım!
Yüzümü yıkadıktan sonra aynaya baktım.
Gördüğüm kişi olduğum kişi miydi? Olduğum kişi kimdi? Yalnız mıydı o da? Bir şişe şarabın içinde boğulmuş gibi bitkin duruyordu. Halbuki erkenden yatmıştı, yoksa beni yatırıp geceye devam mı etmişti? Ben hangisiydim?
Ama birisi tam sopalıktı. Diğerinin belki de -varolan- huzurunu bozmak için çabalıyordu. Akşamdan kalma şiş gözlerle talimatlar veriyordu. Kalkma, gitme, yapma, etme, zorlama, bırak, öleceksin, kaybet, yıkıl, kulak asma, ne işin var, yat yahu, yat uyu be kadın!
Dayanamıyordum!
Her şeyin sustuğunu, hayatın durduğunu, tek kaldığımı hissedene kadar bakmaya devam ettim. Bu benim savaşımdı. Kime neydi?
Alışkındım zaten, aynı olayı, doğru yolu bulmak için sürekli yaşıyordum. Ama doğru yolu yoktu bunun. Bu kısımda anlaşamıyorduk.
Sırf alıştım diye huzursuzluğu azalmıyordu fakat ne yapacağımı biliyordum, paniğe kapılmaktansa sessiz sakin dinliyordum kendimi.
Bazen bazı şeylerin olmasındansa bazı şeylerin olmayacağını yüzümdeki ifadeye yerleştirerek, hayatın monotonluğunu da sırtıma yüklenerek çıkıyordum artık. Başka insanların başka hikayelerini süslü cümlelerle yazmak üzere gidiyordum kendimden..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder