Memleket siyasi bir çalkantı içindeyken başka bir şey
düşünemiyor, yazamıyor insan. Hikayesiz bir ahaliyiz ama herkesin bık bık
edecek lafı var çok şükür!
Siyaset uzmanı değiliz, olayların iç yüzünü takip eden
gazeteciler değiliz, ortalık yanıyor ve bizler ellerimizle su taşıyoruz. Durum
sadece bundan ibaret!
Eskiden şaşırırdık, yok artık bunu da mı yaptılar, bu da mı
oldu, bu kadarını da söyleyemezler diye.. Artık şaşırmıyoruz da! O kadar
tanıdık geliyor ki yavaştan sallanıp duruluyoruz. Deprem, ilk vurduğu anda etkili
oluyor, sonraki artçı sallantılar alıştırıyor kendine.
İnsanoğlu alışmaya ve unutmaya meyilli, yoksa bu kadar acıya
dağlar taşlar dayanmaz. Her gün şehit haberleri geliyor, ‘trafik tıkandı
İstanbul’da’ der gibi verilip geçiliyor. Ateş düştüğü yerde yakıp kavuruyor.
Bugün de günü kurtardık, çoluğumuza çocuğumuza tecavüz
edilmedi, patlamada ölmedik, ortaya dökülen kimlik bilgilerimizle başımıza bir
bela gelmedi, bir gözü dönmüş sevgilinin bıçak darbelerine maruz kalmadık,
yolda yürürken başımıza saksı düşmedi, görüşümüzü belirttik diye tutuklanmadık,
durakta beklerken otobüs çarpmadı derdindeyiz artık!
Ne acı değil mi?
Yüzsüzlük, utanmazlık, seviyesizlik, arsızlık, ahlaksızlık,
yolsuzluk, hırsızlık alıp başını gitmişken biz hala bunlarla yaşamaya
çalışıyoruz. Alışmamayı da bir direniş olarak görüyoruz. Yok öyle! Sana dokunmadıysa üç günde
alışır insan, bunu uzmanlar söylüyor.
Ama hiçbir şey eskisi gibi değil, umutlarımızı, eğlencemizi,
hayallerimizi, kahkalarımızı kaybettiğimiz gibi yavaş yavaş güzel olan her şeyi
kaybetmeye başladık. Yüreğimizdeki öfkeye karşılık bastırılmanın utancını
hangimiz duyuyor acaba?
Ben mesela yerin dibindeyim şuan, oradan yazıyorum.
Utanmazların, AKlayanların, AKlananların adına yüzüm kızarıyor. Bu ülkede güzel
şeyler olmaya başlamadıkça da buradan çıkmaya niyetim yok!
Neyse bir çay koyayım ve yazmaktan vazgeçmeyeyim daha.
Memleket yanarken ellerimle su taşımak gibi bir misyonu yükleneyim en azından!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder