Tatlı bir rastlantıdır aşk. Merakla bilinmeyene doğru keşfe
çıkarır. Yaşanmadan ölünmez, acıya acıta da yaşanır.
Neyse olmayan bir şey beni pek heyecanlandırmıyor. Özellikle
de Mısır kadar bile olamadığımızı düşünürken!
Küçüklüğüm oldukça silik hatıralarla dolu. Ele avuca sığmaz
hallerimin yanında kolumdan daha kalın kitapların içinde kayboluşum beni farklı
ve yalnız bir dünyaya iterdi.
Çok okuyan insanlar tanıdım, hatta bunu meslek olarak
yaptım.
Okumasını bilen bir kimsenin dergi, gazete, kitap ya da ders
notlarında kendine ait şeyleri seçip aldığına şahit oldum. Kişisel
gereksinimleri önemliydi ve onlara cevap olacak bilgilerin peşinden
gidiyorlardı. Bu bir şiir, roman ya da biyografi dahi olsa kendilerine özgü
tavrı buluyorlardı içlerinden. Aslında çok okuyucusu olan bir kitabın başarısı
da buradan kaynaklanıyor sanırım veya hepimiz birbirimize benziyoruz.
Bazı okurlar üst üste kitap devirdikleri halde bunların
değerlendirmesini yapamazlardı. Kendilerine ait ne bir bilgi ne de kurguya
ulaşırlardı. Bu durumda okumak onlar için bir hedef oluyordu. Bunun yararlı
olmadığını anlamaları ne kadar sürdü bilemiyorum.
Bazı okurlar ise sadece mesleğinin bir parçası olarak ve
daha yüksekleri hedeflemek uğruna okurlardı. Elbette bunu eleştiremem!
İçinde yaşadığımız dünya için oldukça gereklidir. Tabi
bunlar kendilerinin ciddi anlamda bilgi sahibi olduğunu düşünerek hayatı
anladığını sanırlar ve gerçeklerden bir parça uzaklaşmış olurlar.
Hala eleştirmiyorum, ne haddime! Çoğu hocam olur çünkü..
Hele bir okur grubu var ki işte o tam da yazarların aradığı
cinsten. Kitap alarak tatmin olan bu grubun kütüphaneleri dolu, kafaları
boştur. Prestij sahibi olmanın kitap almaktan geçtiğini kabullenirler. Allah
onları başımızdan eksik etmesin!
Ya ben aşktan bahsediyorken bu kitap mevzusu da nereden
çıktı?
Bu durumda kıssadan hisse olarak kitap=aşk diyorum ve
kalemimi kırıyorum..