Soğuk bir kış oldu. Henüz bitmedi. Yorulduk yine ama bahar
yorgunluğunun yanında hiç kalacak gibi geliyor. Mart sonu gibi yorgunluğumuz,
çaresizliğimiz, umutsuzluğumuz ikiye katlanacak sanki. Elimizin, kolumuzun
kalkmadığı bir Nisan ayı bizi bekliyor olabilir. Biz ona da alışırız değil mi?
Yorgunum. Senin gibi. Hayır bu büyük şehir karmaşası değil,
akşamları metro beklemiyorum, sabahları hava aydınlanmadan çıkmıyorum, bütün
gün ayakta çalışmıyorum. Sonunda aldığım üç kuruş maaşı ay sonuna yetiştireyim
diye uğraşmıyorum. Sevmediğim kişilere katlanmak zorunda kalmıyorum. Bu hınca
hınç şehirde insanların suretlerine hikayeler yakıştırmıyorum. Şanslıyım biliyorum
ama yorgunum. Herkes gibi. Bizim dedelerimiz de yorgundu! Bize miras kalan
şeylerden biri de bu.
Neden yorulduğumuzu da biliyorum aslında. Kimliğimizi bulmaya
çalışmaktan. Kendimizi bile kaybetmek pahasına! Evvelden beri bu böyleydi. Yorgun doğduk,
yorgun öleceğiz. Çocuklarımıza daha zor bir hayat bırakacağız.
Seninle konuşmuyorum, biliyorsun. Kimse kimseyle konuşmuyor
artık. Kendi içimizden çıkıyor bütün sesler, o yüzden anlaşamıyoruz. Herkes kendini
dinliyor ve kendi doğrularını dikte ediyor. Senin doğruların benimki değil ki!
Bir iskelede Tolstoy okurken görüyorum kendimi, dünyadan
uzak, kendime yakınlaşarak. Nina Simone söylüyor kulağıma, -Feeling good - “Bu
yaşlı bir dünya, yeni bir dünya, cesur bir dünya, benim için, ah işte özgürüm
ve ne hissettiğimi biliyorum. Yeni bir gün, yeni bir hayat ve ben iyi
hissediyorum.”
Bunca telaşenin ortasında, insanlar farklı şeylerle
uğraşırken, savaş varken, borç, dert bitmezken, hayatta kalmak bu kadar zorken
iyi hissetmek de haksızlık. Bunu yaparken bile içimizde bir yerlerde kaç çeşit
kırık oluşuyor. Herkes kendi dünyasını yazabilse, çizebilse.. Keşkelere girmek
istemiyorum. Bella miyavlıyor çünkü, yazıyı kes sinyalleri gönderiyor.
Adaleti olmayan bir hayatın adalet aramaya çalışan
varlıklarıyız biz.
Sevmeyi denemek gerekiyor, çok sevmeyi. Böyle başkaldırabiliriz
belki. Tarihte görülen en cesur hareketler de sevmekten geçmedi mi zaten!
Ama ben “çok yorgunum, beni bekleme kaptan.”*
*Nazım Hikmet