Yağmur var bugün Ankara’da. Gökyüzü için için ağlıyor,
gökyüzü bile üzerine düşeni yerine getiriyor giden canların ardından. Peki sen
ne yapıyorsun, ya da ben, biz? Ne yapıyoruz? Bu şerefsizler gülen yüzlerimize,
gözlerimize, parlak gençlerimize, umutlarımıza, hayallerimize, şehit kanlarıyla
kazanılmış cennet vatanımıza saldırırken sen ne yapıyorsun eyy yetkili, eyy
istihbarat!!
Ne yapıyorsun sen o koltukta? Hala neden oturuyorsun? Nasıl oturabiliyorsun?
Hiç mi sorumluluk almıyorsun, hiç mi yüreğin sızlamıyor?
Peki ya sen ne yapıyorsun sesini çıkarmayan insan? Vicdanın ne
durumda? Görebilmen, duyabilmen, hissedebilmen için o bombanın evinde,
yüreğinde mi patlaması lazım? Nedir bu saldırgan, nefret dolu dilin? Örümcek kafan,
umursamaz halin, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın düşüncelerin? Eminim sen
de iyi birisin, ülkeni seviyorsun, kanla beslenmek istemiyorsun. O halde ne
duruyorsun, neden benimle, bizimle el ele tutuşmuyorsun? Neden dünyaya sesini
yükseltmiyorsun, ben de varım, ben de buradayım, bir daha benim insanıma, benim
toprağıma dokunursan alnını karışlarım diye?
Sen yanmazsan, ben
yanmazsam, biz yanmazsak nasıl çıkacak karanlıklar aydınlığa demiş Nazım
Hikmet. Terör belası senin ülkende, başkentin en merkezi yerinde, en kalabalık
saatlerden birinde, dalga geçercesine, gözünün içine baka baka patlatıyor
bombayı, tam da yüreğinden, tam da kalbinin ortasından. Yüzlerce eve ateş
düşüyor, ortak dil isyan oluyor. Biz sağ kalanlar ise kahrımızdan bir kez daha
ölüyoruz.
Lanet etmekten, kınamaktan başka bir şey yapılmayan, bir
müddet sonra unutulan ve bu tür olaylara alıştırılmaya çalışan bir toplumun içinde
debelenip duruyoruz.
Daha ne yazalım, ne söyleyelim, ne yapalım da sesimizi
duyuralım! İç konuşmalarımın yüzde iki yüzü küfürden ibaret olsa da boğazımdan
içeri gönderiyorum, sırf onların dilinden konuşmayayım diye!
Bu huzursuz ortamda halkın can güvenliğini korumaktan aciz
bir siyasi idare var karşında. Ama kamu güvenliği altında her türlü baskı ve
zulmü yapan da onlar. Demek ki gerçek niyet o değil! Anadoluda rabbena hep bana
derler bu duruma.
Tüm bunları görmekten men etme kendini, gerçekleri anlamaya
odaklan, bir ol, birlik ol, bu kadar savunma gün yüzü gibi ortada olan
haksızlıkları, olayları..
Vatandaşları mutsuz, umutsuz, sürekli öldürülen, öldürülmediği
zaman dövülen, konuştuğunda tutuklanan, hakkını aradığında tehdit edilen, işsiz
bırakılan, güvende hissetmediği, birbirine güvenmediği, kalabalık bir ülke
yarattılar. O pembe gözlükleri çıkar da gör artık!
Bundan sonra iyi olmayacağız, o bombayı ensemizde
hissedeceğiz, tedirgin yürüyeceğiz, çoluğumuz çocuğumuz, askerimiz,
sevdiklerimiz, kendimiz için endişe edeceğiz. Sen benimle bir olup da bu
insanlıktan çıkmış mahlukları yerle yeksan etmedikten sonra yüzümüz hiç
gülmeyecek. Bu memleket kurşun gibi ağır artık!
Bu sefer bizi es geçti, bunları yazanı, okuyanı,
yayınlayanı, yorum yapanı.. Peki ya sonra?