
Frida Kahlo’nun günümüzde
neden bu kadar çok konuşulup, tartışıldığı, tüm kadınların idolü haline
geldiği, tüm erkeklerin gözünde hayranlık uyandırdığı oldukça açıktır. Onun hissettikleri,
söyledikleri, yazdıkları, çizdikleri, resmettikleri, yaşarken geride bırakmak
zorunda kaldıkları ve öldükten sonra geriye bıraktıklarıyla baştan aşağı
muazzam bir hikayenin muazzam bir baş karakteri olması olabilir mi? Aşık,
sevgili, tutkulu, şehvetli, merhametli, onurlu, devrimci, politik, zanaatkar,
sanatçı, dişi, kendi hikayesinin yazarı, yönetmeni, oyuncusu olması da
cabasıdır belki.
Daha önceleri Freud,
Thoreau ve Gandhi ile çıktığım yolculuğun devamında Frida Kahlo ile
birlikteyim. Bu maceraya siz okurları da davet etmek istiyorum. Çünkü bu
yolculuk diğerlerinden biraz farklı. Gerçi her yolculuk kendi içinde
farklılıklar ve acı-tatlı anektodlar barındırır. Şimdi hayal edelim, -zira
hayallerimizdir bizi bir nevi ayakta tutan-; öğle vakti diyelim, bir nehrin
kıyısında, her yer ıssız, dağlardan nemli rüzgarlar esiyor ve saçlarınızı
dağıtıyor, kulağınıza hafiften tatli bir melodi getiriyor. – Chavela Vargas, La
Llorona-
Uzaktan bir kadın
görünüyor, esmer, zayıf.. saçlarında ve ellerinde baharın müjdecisi çiçekler
var, yanınıza yaklaşıyor, çiçekleri uzatıyor. Tanıyorsunuz onu.
Yaşadıklarıyla baş etme
yolunu ararken bu dünyaya sıkışmış ruhunu sanatıyla yatıştırmaya çalışmış,
sanat tarihinde ‘Frida Kahlo’ olmuş bir kadın. Belki de sadece biraz olsun
nefes almak için resim yapmış bir sanatçı. Gözlerinize inanamıyorsunuz,
heyecandan elleriniz titreyerek alıyorsunuz size uzattığı çiçekleri. Bununla da
kalmıyor, kolunuza giriyor, nehir boyunca ilerlemeye başlıyorsunuz. Ama dikkatli
olun, fazla hızlı yüreyemiyor bu acılarıyla yoğrulan kadın. Sağ bacağı aksıyor,
dayanılmaz ağrılar giriyor. Ne yaşadığını ve hissettiğini anlamanız imkansız ki
zaten o da bunu istemiyor. Sadece kendisine eşlik etmenizi ve yol boyunca
gülümsemenizi arzuluyor. Eğlenceli hikayeler anlatıyor, ilişkilerini,
kardeşlerini, Diego’yu! Orada duruyor, derin bir soluk alıyor, oturup dinlenmek
istiyor. Onu bir türlü kendine getiremiyorsunuz, gözyaşlarını siliyorsunuz ellerinizle.
Yaşamı karşısındaki duruşuna aşık olamadan edemiyorsunuz. Gerçekten elinizde
değil bu!
Sonsuz bir saygıyla
önünde eğiliyorsunuz, vazgeçmeyişinin.
Ama sizi, kendi
karanlığına çekmiyor, kalkıyor yerinden, şimdi daha güçlü, ayakları sağlam
basıyor, daha hızlı yürüyor, tüm nehri dolaşmak istiyor, tüm çiçekleri
koklamak.. “Yeryüzünde bir gezginiz hepimiz, sizler bunun ötesinde misiniz?”
diyor. Nereye gitmek isterseniz gidin, bir ağaç altında dinlenin gerekirse,
kendinizi dinleyin ve asla mücadeleyi bırakmayın diye devam ediyor.
Hayatım kahroldu,
gideyim yerime oturayım tarzı bir yaşam değil bu!
Yaşamın tüm renklerini,
kokularını, güzelliklerini ve kötülüklerini içine çekerek ilerlemek, bıkmadan
usanmadan..
Ve suyun gideceği
yerler ne kadar da macera doludur, öylesine canlı ve hareketli. Uzaklara daha da
uzaklara akar, ta ki gözden ırak bir yerlerde yitene kadar. Yüreğinizi alın ve
cesaretinizi..
Haydi gidiyoruz, Frida, sizi içeride bekliyor.