Yazmak kimimize iyi gelecek ama kimseyi kurtarmayacak ne
yazık ki! Bir şeylerin anlamının olduğu zamanlara dönmek istiyor herkes. Böyle
bir yer olduğunun umudunu yitirdik çünkü. Giden gitti zaten, kalanlar
kabullendi.
Her şeyi!
Bir kez yenilmiyor ki insan. Her darbe iz bırakıyor,
yalpalanarak devam ediyorsun. Yorgunum sanıyorsun halbuki mutsuzsun. İnsan kolay
kolay yorulmuyor zira.
Şimdi uyusak mesela, uyansak ve ilkbahar gelse, ayı derler. Kış
uykusu onların ihtiyacı. Biz soğukta da yaşamalıyız ki sıcağın tadını
çıkarabilelim. Bu tarz ikilemler yön veriyor hayatımıza. Herkesin içindeki
önlenemez gitme isteği ile vazgeçmeme inadı bir kavga içinde. Birbirlerinin ağzını
burnunu kırıyorlar. Yıkılıyor içindeki binalar, patlıyor bombalar, sarsıyor
seni, ölüm gibi bir şey oluyor ama ölmüyorsun işte.
Çay var çünkü, sıcak geliyor masana, istersen şeker
atabiliyorsun içine ya da yanında bir parça bisküviyi kemirebiliyorsun. Güneş var
çünkü, o da sıcak, ısıtıyor iliğini, kemiğini, yazın şikayet ediyorsun, serin
yerlere kaçıyorsun ama asla yok olsun istemiyorsun. Arkadaş var çünkü, iki
lafın belini kırıyorsun. Anne var, evlat var, sıcacık. Bir kedin var belki de,
kucağında yatırdığın. Hayat var çünkü ve sen hayatın içindesin, her ne kadar
çığlıklar atarak gelsen de, sen bunu yaşamak zorundasın.
Yani, eylül de gider, ekim de gider, gitmezse hapı yuttun
demektir. Seneye yine gelir merak etme, gidenin arkasından üzülmemeyi kafana
vura vura öğretir bu hayat sana.
Hadi sağlıcakla kal sevgili okur. Yazının bu bölümüne kadar
okumayı bırakmadıysan çok da sağlıklı olmamalısın çünkü ;)
Fotoğraf: Emine Ebru
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder