28 Kasım 2013 Perşembe

Gidemiyoruz bir türlü daha iyi bir yere





İnsanın bazen özel hissetmeye ihtiyacı oluyor, kendini sevmeye devam edebilmesi için..
Bir hayali gerçekleştirebiliyor olmaktan geçiyor kendini önemsemek..İnancın artması, bakışın değişmesi, arınmanın hafifliği, maskelerin inmesi gerekiyor. Yolculuk içe doğru olunca farklı bakmaya başlıyorsun. Geliyor yazarın biri fısıldıyor kulağına.. evet bunu başaran yazarlar var. Geliyor yönetmenin biri ekrandan çekiyor seni filmin içine, evet bunu başaran yönetmenler de var. Rol biçiyor sana filminde. 
Aşı gibiler, hastalıktan koruyorlar, iyi ki var olmuşlar. 

Ve şehirler var sana iyi gelen.. Sırrını saklayan..Doğru yerde olduğun ihtimalini kafana sokan.. O yüzden başka hiçbir şeye benzemiyor.

Bazen seni anlayan bir şahsa da ihtiyacın var hatta bazenden öte..Sıklıkla..

Bir kadın niye habire bunlardan bahseder ki?
Fantezilerini yazsa mesela ne güzel olur değil mi?
Bize ne denir; kadının hezeyanlarından, okuduğu kitaplardan, izlediği filmlerden, nasihatlerinden..
Seks var mı seks ona bak, denir.
Var tabi o da var, doğal seleksiyon, neden olmasın ki..
Okumayın, yaşayın onu der, kadın. Çok bilmiştir ya! 

Ama en çok da sevmeye ihtiyacımız var. Bir çocuk keşfederek, bir karamsar daha az nefret ederek, bir narsist kendini seçerek, bir paranoyak şüphelenerek, bir kadın kıskanarak, bir erkek sahiplenerek, bir azınlık hoş görerek, bir esnaf dükkanını açarak, bir korkak bekleyerek, bir manyak saldırarak sevebilir. 
Sever sonuçta, sevmek iyi gelir insanlara..
İyileştirir..
Hayat çok basit aslında;
Sevdaya düşün, rüya gibi.. Bilmeden ya da bilerek..
Ya da s.ktir edin herşeyi! 









26 Kasım 2013 Salı

Hoşa gidecek bir durum yok bu vaziyette






İnsan ne çabuk unutuyor, ne çabuk alışıyor farklı bir duruma..

Bir parça derinlik istemez mi, kelebekler mesela bu kadar hassas olmak zorunda mı, dalgasız denizde yüzmek iyi gelmez mi dalgalarla boğuşmak yerine, teninden kayıp giden boşluk hissine karşı ne yapılır, neden doğrularımız yanlışlarımızı götürmüyor?
Şarap tadındaki insanları marketten alamaz mıyız, evimizin bir köşesinde barındırıp, ihtiyacımız olduğunda yudumlayamaz mıyız, kitapçılar her sokak arasında açılamaz mı, overlokçu yerine kitapçı geçemez mi mahalleden..
Yaptıklarımızdan daha fazlasını yapma gücümüz olamaz mı , şu başarısızlık duygusu boğazında düğümlenip kalan yerden çıkamaz mı..
Sevmek istediğinde bağlanmaktan, bağlandığında da kendinden korkmak gibi saçma bir düşüncenin önüne geçilemez mi..
Yaşamın nedeni, müziğin temeli, devrimin kaynağı olan sevgi her daim bizi sarıp sarmalayamaz mı..

Uyumasak ve yorulmasak mesela, kendimize bile haksızlık etmesek.. her karış toprağını gezsek dünyanın, her anının tadını çıkarsak, masum çocukların içten gülümsemeleriyle mutlu olsak, olmaz mı?

İddiaya girsek, bir anlaşma yapsak??
Cık mı?

Ne yapalım, unuturuz, alışırız biz de!! 

25 Kasım 2013 Pazartesi

Anlamak gideni ve gelmekte olanı




Zamanın içinde bir an..

İşte o anda bir sincap ağaca çıkar, bir kadın ocaktaki yemeğin altını yakar ve koku tüm apartmana yayılır, bir şarapçı köprü altında sızıp kalır, bir çocuk oyuncağını kaybeder, hava durumu sunucusu fırtınadan bahseder, şüpheli bomba paniği güvenlik görevlilerini korkutur, bir kedi farenin peşinden koşar, aslan ceylanın, kurbağa sineğin.. Bir fabrika zehirli atıklarını denize boşaltır, yeni bir market açılır, kimi yürür, kimi ıslanır, kimi orgazm olur, kimi kadeh kaldırır dostluğa, kimi karnı aç uyur..

Ama bunların hepsi hikaye..

Anlamak gerek, çünkü anladığında acı çekmiyorsun. Aslında istiyorsun acılarla yaşamayı sanki kolayına geliyor acı çekmek, anlamaktan ziyade.. Bu sebepten kasıyorsun, anlaşılmamak, anlamamak için çaba harcıyorsun. Oyunun sonu geldiğinde ise erimeye mahkum kalıyorsun.
Tasvip edilmeyen bir durum.. 

Ya da her şeyi çözmeye planlı yaşıyorsun, karşılaştığın kişi, olgu ya da herhangi bir şeyi algıladığın sürece iletişimini devam ettirebiliyorsun. Sonra suistimal edilebildiğini de görebiliyorsun. Ayırt edebiliyorsun iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı.
Bu şekilde de yaşanmaz..Sıkıcı yani..Aksiyon olmalı hayatında, birbirine karışan durumlar olmalı ki bunu açabilmek için geçirdiğin zaman seni yormalı..
Yorulmalısın evet, aynısını sen de bir kez düşünebildiysen eğer ancak anlayabilirsin.
Nesnelerin bir şeyler yansıtabiliyor olmasını düşünmelisin, bunu sözlerle ifade edebilmeli ne düşündüğünü açıklıyor olabilmelisin. 
Işığın karanlık olmadan hiçliğini, varlığının değerinin başkaları olmadan bilinmediğini kavrayabilmelisin. 
Önce kendinin farkına varmalısın ki kendini anlatabilesin..
Anladın mı? 







 

18 Kasım 2013 Pazartesi

Şifa mı istiyoruz, haydi gerçeğe ulaşalım..




Gerçeklik bizi iyileştirebilir aslında, kurtarmaz belki ama cesaretlendirir.Cesaret de insana iyi gelir.
Şu anda yaşadığın şey, gerçekten öte nedir? 
Kim bilebilir senin ne hissettiğini senden başka? Bunu farklı şekilde sunmak niye?
Bildiğin, öngördüğün şeyleri olmayacakmış gibi kabul etmek niye?
Yarın daha mı az cinayet işlenecek, bütün çocuklar tok mu uyuyacak, kadına şiddet ve tecavüz olmayacak mı, trafik kazası, işçi ölümleri yaşanmayacak mı, istismarlar, aldatmalar gerçekleşmeyecek mi?
Neden olmasın ki.. Olmasın temennimiz ama insanoğlu robot değil ki..

Bu kadar acı gerçek varken etrafta güzellikleri ve iyilikleri  isteyecek kadar da umutluyuz.
Biz bunları isterken kötü olaylar olmaya devam edecek, işte bu hakikat!
Belki de ne olduğu bilinmeyen şeylere dair yanılsama.. Henüz deneyimleyemediğin ancak kendi başına geldiği sürece algılayabileceğin olgu.. Akıl yürütmekle bir yere kadar gidebileceğin, hayallerinle hatıraların arasında kalan ve genelde içimizde bir yerlerde sakladığımız şey..
Bulunduğun durum hakikat.. sen biliyorsun.. Ön yargılarını aşamayacak kadar gizlenmiş..

Şimdi bir yolculuğa çıkalım;
Kendi içimizde bir yere..
Kendimize bu işkenceyi reva görelim, bir seferlik bile olsa..Nasılsa acıya, şiddete alışkınız, bu gerçeği değiştirecek gücümüz, cesaretimiz olmadığına göre gidelim.

Gidelim de görelim ne kadar fazla duygularımızın esiri olduğumuzu..
Duygularımızı tanıyamadığımızı, nasıl ne zaman ortaya çıkacağını bilmediğimizi, karanlığa esir ettiğimiz özlemlerimizin yürek çarpıntısı olarak geri geldiğini, haz ve tutkularımızın baş ağrısına sebep olduğunu görelim.
Bir başkası için kendimizden vazgeçtiğimizi, öfkelerimizi kontrol edemediğimizi, kendimizden güçsüz insanları ezdiğimizi, çok bildikçe kibirlendiğimizi, iktidar bizi sarıp sarmalarken ne kadar değiştiğimizi görmekten aciz olduğumuzu anlayayalım ve bunları kabullenecek kadar sahici olmadığımızı görelim. 
Kendimiz olduğumuz anları unuttuğumuzu, kendimizi bir bok sandığımız anları ise sürekli hatırladığımızı yerleştirelim beynimize..
Acı değil mi?
Ama hakikat!



8 Kasım 2013 Cuma

Serseri Aşıklar



Hiç kolay değildi… Senin için herhangi biri olmak.





Michel: Ne var?
Patricia: Bana bakmaktan vazgeçinceye kadar sana bakacağım.
Pichel: Ben de.







Muhbirler ihbar eder, hırsızlar çalar, katiller öldürür, aşıklar sevişir.





Uyumak üzücüdür, insanları birbirinden ayırır. Beraber uyusanız bile uyurken tamamen yalnızsınızdır.





Patricia: Mutsuz olduğum için mi özgür değilim, yoksa özgür olmadığım için mi mutsuzum?
Michel: Mutsuzluk ile hiçlik arasında bir tercih yapacak olsam, hiçliği tercih ederim. Daha iyi değil, ama mutsuzluk taviz vermektir bir çeşit.





Patricia: Michel..
Michel: Ne?
P: Bana güzel bir şey söyle.
M: Ne?
P: Bilmiyorum.
M: O zaman ben de bilmiyorum.