31 Temmuz 2013 Çarşamba

Zaman Makinesi




Ana ocağındayım tam bir buçuk aydır, tatil niyetine, hasret ve uzaklaşmak niyetine..zira evden ayrı bir hayat kuralı nerdeyse 23 sene olmuş..Ben bu evde olmuş muyum, olmamış mıyım? Eskiye dair bir kaç resimden başka ispatı yok, benim üzerimden neler yaşanmış, neler kaybedilmiş..
Her şeyde vardım elbet ama misafir oyuncu gibi.. bundan sonrası da hep öyle olacak, asla doğduğum ev gibi gelmeyecek, öyle gibi değilim çünkü.. katlandım, birdim iki oldum sonra üç..

Annem garip kadın, beni doğuranın nasıl olmasını bekliyordum ki zaten!
Bütün gün yemek programı seyrediyor ama akşam yine bilindik yemekleri yapıyor.
Dizileri var çeşit çeşit hatta birine beni de dahil etti. Aşklı meşkli bir şey, parlak genç tipler oynuyor, saçlarına başlarına bakıyorum, mimiklerine, ilerde hangisinin kalıcı olabileceğini irdeliyorum kendimce, konuyla bağlantım yok, bir sonraki bölümünü kaçırıcam diye bir telaşım da yok, müptelası olmadım da vakit geçiriyorum işte. Çoğu zaman sıkılıp kalkıyorum, kardeşimden kalan kitaplara göz atıyorum. Keşke babamın kitaplarına da sahip çıkabilseydik diye dertleniyorum.

Bugün bana ait bir kitabı diğer kitapların arasından buldum. Önce hatırlayamadım, sayfayı çevirince yazdığım notla karşılaştım, çocuk yaştaymışım nerdeyse..Yazma serüveninin içinde olmadığım yıllar.. Önemli gördüğüm yerlerin altını çizmişim, sayfaların arasına yorumlar yapmışım, yazarı bile eleştirip kitabı ben yazsaydım oraya neler yazabileceğimi karalamışım, o anda dinlediğim müziği, kapı çaldığında gelen kişiyi, televizyonda çıkan programı bile iliştirmişim.

Var oluşumun anlamını aramaya başladığım yıllarmış muhtemelen, biraz saflık biraz delilik varmış üzerimde, çokca cesaret ve biraz da felsefik atarlanmalarla Platon'a kafa tutuyormuşum.

Bazen geçmişe gidip gelmek iyidir, istemesen de bir şeyler alıp götürür. 
Ne yaşadın, ne gördün, ne hissettin kim bilir ki senden başka.. Kim bilir ki aslında geçmişimiz bugünümüzün işaretidir.Herkesin kendine ait, kendi hırslarıyla yüzleştiği bir hayatı yok mudur! Vardır..

Peki;
Her hayat roman olur mu, olur.. Okunur mu, okunmaz tabi..:)

Sahi ne diyordum:
Zaman makinesini gelecek için icat etsinler bence, geçmişe gitmek için bir kitap bile yetiyor!



24 Temmuz 2013 Çarşamba

Sinema izleyeceksen yalnız olacaksın


Sinema izleyeceksen yalnız olacaksın..

Otur bak anlatayım nedenini;

Bir kahve al ya da bir sakız çiğne, at bacaklarını üst üste, kırk yaş üstüysen yakın gözlüğünü tak ama gözünü seveyim ellerini yıka da gel, hatta bir bezle ekranını da sil.. Benim de arkama bir yastık ver Allah rızası için ve üç dört satır yukarıya bak!

Sinema ve yalnızlıktan bahsediyorduk.
Hadi gidin bakalım sevgilinizle iyi bir filme, kimi izleyeceğiniz malum. Ondandır sevgililerin kötü film seçişi!
Karınızla kocanızla gidin, illaki bir kavga sebebi bulacaksınız..
Çocuğunuzla gitmeyi deneyin, bence hiç denemeyin..
Arkadaşınız dostunuzla gittiğinizde ise film hakkında yorum yapmaktan pek çok sahnesini kaçıracaksınız demedi demeyin..

İllaki biriyle bir şey yapmak istiyorsanız tavla oynayın, alışverişe çıkın, parka gidin, sevişin, yemek daveti verin ama iyi bir filmi tek başınıza izleyin. Tıpkı kitap okuduğunuz gibi..

Mümkünse sinemaya gidin, karanlık ortamda önünüzde sadece beyazperdenin olduğu ve filmin içine çekilebileceğiniz o büyülü ortamda izleyin.
Evdeki televizyonların beyaz eşyadan farkı yok, ihtiyaç halinde kullanın.
Dur kalkma, zoruna gitti tabi dizi manyağı seni..
Tamam kalk hadi, git bi yüzünü yıka da gel.
Gelirken bir bardak su alıver mufaktan..

Diyeceğim o ki, kendi kendine, kendin, tek başına, yalnız yapayalnız, seçtiğin filmi günahıyla sevabıyla, istersen ağlaya ağlaya, istersen haykıra haykıra,kimseye hesap vermeden istersen yarısında basıp çıkarak, çekip giderek, kafa yorarak, eğlenerek, üzülerek karanlıkta sen, koltuk ve ekran olarak izle. Çevrendeki eşyalar hayal gücünü engeller. Kilitlen ekrana ve gir filmin içine, uzaya git, okyanusa dal, aşkı yaşa, korkudan altına yap, heyecandan kalbini yor, uyu, uyan, silkin, hayret et, ağzın açık gözün yumuk nasıl olursan ol sadece sen ol..
Hadi git yat şimdi:)


23 Temmuz 2013 Salı

Neden Buradasın?






Burada ne arıyorsun?
Nasıl geldin?
Merak ettiğim şey, seni ne çekti?
Bir başlık, fotoğraf, cümleler dizilişi, bir kelime, merak, ben, ne?
Hiç sordun mu kendine 'neden burdayım'
Hangi yangınlardan geçtin, kaç savaş bitirdin, yaralarından ne kadar sıyrıldın, ne kadar geçti ömründen, kaç sene, kaç kere kanadı bedenin, hiç ağladı mı ruhun, nasıl anladın, ne zaman yoruldun?
Sen de haklısın, bir okyanusun içinde kalmışsın yapayalnız, korsanlarla cengin tadına varmışsın, biraz dinlenmek isterken karşına çıkmış bir limanın kafanı allak bullak edeceğini nerden bilesin..
Gecenin en derin en sessiz saatlerinde beni gör, beni anla, hatalarıma takılma, eksiklerimi tamamla, dediğimi yap, yaptığımı ye, yazdığımı oku diyen birine çattığında ise geri dönmek için çok geç olduğunu anlıyorsun!
Sakın pişman olma, gel..
İnsan en acınası en paçavra halinde birine ihtiyaç duyuyor, anlaşılmak ve sesini duyurmak istiyor..
Hep aynı oyunu oynuyor, çaresizliğinin üzerini örtecek ses arıyor, onun üzerine gidiyor, ilaç arıyor fellik fellik, saklanıyor bazen, umutsuzluğa kapılıyor belki de naz yapıyor mağrurlanarak, bakıyor ki giden şeylerin dönüşü olmuyor bir daha, buna da alışıyor, dünya değişiyor yahu !!
Ve biz ısrarla değişmeyen huylarımızla kelimelerin arasına sıkışıp kalıyoruz..
Hadi çıkalım, gururumuzu limanda bırakıp gidelim, bir de yalnızlığımızı ve hasretimizi..
Ben yüzme biliyorum, sen rotayı çiz ve sadece tutun..


22 Temmuz 2013 Pazartesi

Aynadaki Sen





Bazen yaz ortasında bile içinin derinliklerinden bir üşüme geçiyor, silkiniyorsun.. Sanki bazı şeyleri unutturmak ve kendine gelmeni sağlamak için yapılan bir uyarı gibi.

İnsanlar delirmiş durumda, zaman garip bir zaman.. Bir hiçliğin içinde kaybolup gidiyoruz..

İçindeki boşluğa iyi gelecek tek şeyin bir kişi olduğunu düşünüyor olmak bile tuhaf. İşte o şekilde seviyorken insanlar birbirlerini, içteki hüzne sebep olan şeyin de bu kişi olduğunun farkına varmak devrelerin yanmasına sebep oluyor.

Halbuki geçinilip gidilse kardeş kardeş, sudan sohbetler mutlu etse, bir arada olunsa, okuduğun kitaplar zevk verse, farazi şeylerden bahsedilip havanın sıcak ya da soğuk olan durumu irdelense fena olmaz hani!
Basit şeyler yani.

Çay, simit ve aşk olsa!
Dost olsa..
Aynada kendini görebileceğin biri:
O da karanlıkta senin gibi..
Kendini kendim demeden seven
İçindeki kavganın gürültüsünü duyan
Bir yetmişliği yazıya deviren
Dışardan bakıldığında kedi, içinde kaplan olan..
İnandığı şeyleri savunurken çirkefleşmemek uğruna kontrol sistemini sürekli güncelleyen..
Susup da çok şey söyleyen, gülerken ağlayan.
Bakışıyla öldüren
Aynadaki sen!
İçinden çıkamadığın..
Çıkmaz denen şey
Çıkmasan ne olur!





2 Temmuz 2013 Salı

Kafayı yemeden önce




Şimdi size bir hikaye yazacağım, anlatıyor olmayı tercih ederdim, tepkileri en azından ifadelerinizden anlayabilmek için..
Kimini suratı asılır, kiminin uykusu gelir, kiminin gözleri kısılır, kiminin burnu kaşınabilir, yarıda bırakıp gidenler olabilir, hikayenin orta yerinde yorum yapanlar olabilir, küfredip tepki gösterilebilir ya da gülüp geçilebilir zaman zaman..

Dinleyerek anlamak her zaman için daha iyidir, hikayenin içine girilir hatta yaşanır hatta ölünür ki bu pek beklenmeyen bir şeydir, bu durumda üç rakamlı numara çevirilerek acil yardım alınabilir ya da helva yapılabilir.. Evet komik değil biliyorum çünkü konsantrasyonum dağıldı, az önce bir kaç saniye sonrasını tahmin ettim, kadının biri park etmeye çalışırken abuk sabuk bir manevrayla bordür taşını kıracak dedim ve kırdı, lanet olsun içimdeki sevgili müneccim kadına..

Tek hücreli bir zigot iken bu kadar komplike bir yaratığa dönüşmemiz ve ruhani duygularla bezenmemiz bir komplo teorisi olabilir..

Mesela şu anda bunları yazarken bulunduğum ortamın içinde olmamdan kaynaklanan düşünceler mi beni yazmaya itiyor yoksa bu ortam benim içimde olduğu için mi yazıyorum? Tüm bunları sorgularken kafam belediyenin önündeki fışkiyeyi kimin kırdığına takılarak gülümsüyorum ve evet aklımdan zorum olduğunu düşünüyorum.

Beynimin içindeki renkler, hikayeler, düşler, fikirler, sezgiler, hüzünler, şeytanlıklar tıpkı bir televizyon ekranının verdiği görüntü gibi yüzüme yansıdığında insanların beni izlemesinden çekiniyorum.

Aa haa.. şimdi de ampul patladı, bu bir işaret olmalı, anneme göre nazar çıktı bana göre güzel şeyler olacak..

Kimsenin arzu etmediği bir kıyımdan bahsedecek olursak bu tam da yaşadığımız şu günleri anlatmakla açıklanacaktır. Özgürlük mücadelesinin başlamasıyla bir nebze neler yapılabileceğinin sinyalleri dillerde dolaşırken ve bunu yaymak medyanın görevi iken penguenlerin direnişi gözler önüne sermek manidardır. Olsun..
Zamanında sadece inanç vardı şimdi çok daha fazlasına sahibiz, bu bizim ikinci kurtuluşumuz olacak olmasına da olan benim hikayeye oldu, kafamdan tamamen uçuverdi..
Ah be kadın demedim mi ben sana içimden o taşları kırarsın diye..

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Ne demek uygun düşerki bu duruma



Temmuzdu, yazdı, sıcaktı, kuşlar, kelebekler uçardı, üzerimizde hırkayla balkonda yazı yazılmazdı, hayat önümüze güzel şeyler çıkarırdı, gecenin sessizliğini derinden gelen bir melodi bozardı, kafalar kıyak, yürekler berrak, dostlar kucak açardı..
Sokaklar canlı, insanlar renkli, hayatlar cazdı, rockdı, danstı..
Plajlar dolar, kumlar yanardı.. Soğuk bira içilir, dondurma kuyruğunda beklenirdi..
Kahvaltı denize karşı yapılır, iyot kokusu burunları yakardı..
Sahil yürüyüşlerine çıkılır, erken yatılmazdı.Kitaplar dünyasına alırdı sıcağın altında, balık denizden çıkarılır mangala atılır, rakısız olmazdı. Karpuz sulu, kirazlar diri olurdu.
Bulutsuz sabahlara uyanılır, yıldızlı gecelere akılırdı..
Güneş iliklerine kadar yakardı..
Yazdı, aşktı..
Tuhaftı.. Tuhaftı işte..
Hırkayla balkonda yazı yazılmazdı!